![]() |
Duyurular Program İndir Ferizli Haber Kaynarca Haber Anasayfa |
![]() |
#1 |
Moderator
![]() Üyelik tarihi: May 2017
Mesajlar: 2.418
Ruh Halim:
![]() ![]() |
![]()
ANTİSEMİTİZMİN YÜKSELİŞİ (19.-20. Y.Y.)
ANTİSEMİTİZMİN YÜZÜ Bu bölümde 18. yüzyıldaki “aydınlanma” ile “uygar” toplumun cilası altına gizlenen, ancak Holokost sırasında çirkin yüzünü ortaya çıkaracak olan Antisemitizmi kısaca inceleyeceğiz. Rusya ve Doğu Avrupa’da Antisemitizm hiç yeraltına inmedi ama batı dünyasında durum farklıydı. Almanya’da Nazilerin yükselişinden önce Antisemitizmin en berbat vakalarından bazıları, ülkeleri Aydınlanma’nın doğum yeri olan Fransızlar tarafından başlatıldı. Örneğin 1840 yılında Şam’da bir Kapüsen keşişi ortadan kaybolunca, Yahudilere kan iftirası atanın Fransız konsolos Ratti-Menton olduğunu öğrenmek şoke edicidir. Suçlamalarına cevap olarak Suriye yetkilileri altmıştan fazla Yahudi çocuğu, ebeveynlerini itiraf etmeye zorlamak için tuttu. Birçok Yahudi tutuklandı ve işkence gördü. İkisi işkence altında öldü, birçoğu kalıcı bir şekilde sakatlandı; bir tanesi “itiraf etti”. Yahudi dünyası tepki göstermeseydi, Suriyeliler Fransız otoritelerinin baskısıyla bu Yahudileri asılsız suçlamalarla yargılayacaktı. Yahudi örgütleri İngiliz ve Amerikan liderler (Başkan Martin Van Buren dahil) aracılığı ile bir protesto başlattı, bu da Suriye’nin suçlamaları geri çekmesine yol açtı. (Kendilerini diğer Yahudilerle özdeşleştirmekten kaçınan Almanya’nın Reform Yahudileri protestoya katılmadı.) Fransız Antisemitizmi devam etti. 1886 yılında zehir saçan bir Antisemit kitap, La France Juive (Yahudi Fransa), Fransa’da en çok okunan kitap haline geldi. Arkasından Antisemit günlük gazete La Libre Parole geldi. Berel Wein Triumph of Survival adlı eserinde şöyle yazar (sh.233): “La Libre Parole en çok Fransız ordusunun subayları arasında popülerdi... Solun anarşistlerinin ve barışçılarının vurduğu, 1870 yılının Fransa-Prusya savaşının topyekun yenilgisinin küçük düşürdüğü Fransız ordusu asabi, kötü niyetli ve paranoyaktı. Başlıca düşmanlarından biri Fransız yaşamındaki “Yahudi etkisi” idi. Bu, askeriyeyi Antisemit bir olayın mantıklı adayı haline getiriyordu. Ortaya çıkması uzun zaman almayacaktı.” DREYFUS DAVASI Fransa’da “L’Affaire” (Dava) olarak bilinen Antisemit olay, 1894 yılında asılsızca casuslukla suçlanan ve Fransız Ordusu’nda bir yüzbaşı olan, ünlü Alfred Dreyfus’un vakasıdır. Gerçek casus Yahudi değildi (Esterhazy adlı bir albay) ama bu kısa zamanda ortaya çıkarıldığı halde, Fransız ordusu suçlamalarını Antisemit nedenlerden ötürü geri çekmeyecekti. “Gizli” belgeler üretildi, Dreyfus askeri bir mahkeme önünde kapalı oturumla ihanetten yargılandı ve hüküm giydi. Rütbesi söküldü ve Şeytan Adası’nda ömür boyu hapse mahkum edildi. 3 Ocak 1895’te Paris sokaklarında teşhir edildi ve kalabalık “Yahudilere ölüm” diye bağırdı. (Bu fiyaskoyu izleyenlerden biri Avusturyalı Yahudi bir gazeteci olan Theodor Herzl idi. Yahudi nefretinin “uygar” Fransızlarda böylesine yerleşmiş olması onu derinden sarsmıştı. Laik ve oldukça asimile olan Herzl işte o zaman ve orada, Yahudiler için tek güvenli yerin kendi toprakları –Yisrael Ülkesi- olduğunu anladı. Bu olay Herzl’i 1897 yılında Basel, İsviçre’de İlk Siyonist Kongre’yi toplamaya sevk etti ve kongre sırasında Dünya Siyonist Örgütü kuruldu.) Bu arada Dreyfus davasının haksızlığı bir tartışma yarattı. Fransa’nın en büyük yazarı Emile Zola, hükümeti adaleti saptırmakla suçlayan, J’Accuse (İtham Ediyorum) başlıklı, şaşırtıcı bir gazete makalesi yayımladı. Zola (Yahudi değildi) bu yüzden iftiradan hüküm giydi ve İngiltere’ye kaçmak zorunda kaldı. Dreyfus, yeniden mahkum olduğu başka bir adli haksızlığı takiben sonunda affedildi ve eski askeri rütbesine kavuştu. (Tam olarak temize çıkması 1906 yılını buldu!) I. DÜNYA SAVAŞI 28 Haziran 1914’te Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Francis Ferdinand Saraybosna’da Sırp bir milliyetçi tarafından katledildi. Bir ay sonra, aşağılayıcı taleplerinin reddi üzerine Avusturya-Macaristan Sırbistan’a savaş ilan etti. Kısa zamanda başka savaş ilanları izledi ve Avrupa’daki bütün önemli güçler savaşa girdi. Bir yanda İttifak Kuvvetleri, yani Fransa, Britanya, Rusya ve A.B.D.; diğer yanda ise İtilaf Kuvvetleri, Avusturya-Macaristan, Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu vardı. Üç yıl süren I. Dünya Savaşı, 10 milyon insanın öldüğü, 20 milyon insanın yaralandığı inanılmaz derecede yıkıcı bir savaş oldu. Bunun başlıca nedeni savaşın patladığı sırada çok sayıda insan öldürebilen silahların geliştirilmiş olmasıydı. Askerlerin öldürmek için artık karşı karşıya gelmesi gerekmiyordu. Bu işi makineli tüfekler bir ağır toplar yapıyordu. Sonuç mahvediciydi. Yahudilere gelince, Avusturya ordusunda, Alman ordusunda, Rus ordusunda, Fransız ordusunda olmak üzere toplam 1.5 milyon Yahudi I. Dünya Savaşı’nda çarpıştı. Ait oldukları ülkelerin ordularında Yahudi Yahudi’ye karşı vuruştu ve 140.000 Yahudi öldü. İlginç olanı şudur ki, hiç kuşkusuz Holokost’u hazırlamış olan I. Dünya Savaşı 1 Ağustos 1914’te başladı, bu tarih de İbrani Av ayının 9’una tekabül ediyordu: Yahudi tarihindeki en kötü gün olan Tişa Be Av. Birinci ve ikinci Bet Amikdaş bu günde yıkılmış, daha önce de gördüğümüz gibi Yahudi halkının başına korkunç şeyler gelmişti. I. Dünya Savaşı Yahudiler için felaket niteliğinde olan bir tepki zincirini tetikledi. Tepki zincirinin iki önemli halkası Rus Devrimi ve Almanya’da Nazi Partisi’nin yükselişi oldu. Almanya I. Dünya Savaşı’nda yenilgiye uğramasaydı Hitler asla iktidara gelemezdi. Yenilginin, Almanya’yı dizlerinin üstüne çökerten Versay Antlaşması ve savaşı izleyen dünya çapındaki buhran sonucunda Almanya ekonomik kaosa düştü. Peki, “aydınlanmış” Almanlar ekonominin kötü olmasından ötürü kimi suçladı? Yahudileri tabii ki. I. Dünya Savaşı’ndan yalnızca 22 yıl sonra çıkan II. Dünya Savaşı, daha sonra göreceğimiz gibi, birçok yönden aynı çatışmanın devamıydı. RUS DEVRİMİ Çarcı hükümet başta I. Dünya Savaşı’nda başarılıydı. Ancak savaş sürdükçe ölü sayısı ve askeri terslikler Rusya’nın başa çıkabileceğinden fazlasını oluşturdu. Çarcı hükümetin yıllar süren yoldan çıkmışlığı, Rusya’yı 1905 yılında başarısız bir devrime götürmüştü. Devrim 1917 yılında başarıya ulaştı (ama çarpışmalar 1921 yılına kadar devam etti). Çar azledildi ve 1990 yılına kadar iktidarda kalacak olan komünist rejim geldi. Rusya’nın en çok zulüm gören halkları arasında olan ve “dünyayı değiştirecek” hareketleri her zaman çeken Yahudiler, Rus Devrimi’ne etkin bir şekilde katıldı. (Daha önce komünist ideolojinin kurucusunun, Hıristiyanlığı seçen sonra da dini terk eden bir Yahudi olan Karl Marx olduğunu görmüştük.) Komünist Parti’nin sloganı “yeteneğine göre her birinden, ihtiyacına göre her birine” Yahudiliğin sosyal sorumluluk ve sosyal adalet öğretilerine mükemmel bir şekilde uyuyordu. Komünist Parti’ye katılan Yahudiler dindar değildi ama tikun olam’a (“dünyayı onarmak”) doğru dürtüleri ölmemişti. Dini ifade yokluğunda bu dürtü (Yahudilikte Mesihsel ütopya olarak tanımlanana doğru) Yahudi ruhlarına hakim olmuştu. Laik Yahudiler Rusya Devrimi’ne katıldı diye, shtetl’lerdeki dindar Yahudiler karmaşadan esirgendi anlamına gelmiyor tabii. Rus Devrimi sırasında çok sayıda Yahudi öldürüldü. Yine de Sezar’ın hakkını Sezar’a vermeliyiz. Rus Devrimi’nin lideri Nikolai Lenin (1870-1924) Antisemitizmin kökünü kazımaya çalıştı. Çarcı hükümette böyle bir politika olduğu için şiddetle ona karşı çıktı. Dahası, Lenin Yahudiler olmasaydı Rus Devrimi’nin muhtemelen gerçekleşemeyeceğini gayet iyi biliyordu. Ne yazık ki Yahudi komünistler Marx’ın “din kitlelerin uyuşturucusudur” sloganını izledi ve Yahudiliği Rusya’da silmek için ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalıştı. Burada Yevsektsiya’nın (Sovyet hükümetinin Yahudilerle ilgilenen özel departmanı) Ekim 1918 tarihinde yayımlanan “Burjuva Kurumların Likidasyonu” adlı propagandasından bir alıntı bulacaksınız: “Yahudi cemaati şimdiye kadar kitleleri, onlara İbrani kültürünü dayatarak bilgisiz tutmayı isteyen mülk sahipleri sınıfının hakimiyeti altındaydı. Üst sınıflar çocuklarını devlet okullarına yolladığı halde, proletaryanın çocukları için sadece saçmalıkların öğretildiği karanlık ilkokullar ve sinagoglar sağlamıştır. Yetkili Yahudi cemaatine karşı mücadelede burjuvazi ile hiçbir uzlaşma yapılamaz.” Böylece Rusya’nın komünist hükümeti, Rusya’nın çarcı hükümeti gibi Yahudileri zorla laikleştirme politikasına girişti. (Adil olmak gerekirse, aynı şeyi Rus Ortodoks Kilisesi’ne da yaptılar.) Böylece Rusya Yahudileri miraslarından mahrum bırakıldı, bunun sonucunda da Yahudilik hakkında hiçbir şey bilmeyen muazzam bir Yahudi nüfusu ortaya çıktı. Bu insanlık tarihinde benzersiz bir olaydır: bir cemaatin bu kadar uzun bir süre boyunca bu kadar geniş çapta zorla din dışı bırakılması. (Sovyetler Birliği’ne özgü idi, daha sonra başka komünist rejimler tarafından, özellikle Çin, taklit edildi.) STALIN VE TROTSKY Lenin 1924 yılında ölünce iktidarı Joseph Stalin (1879-1953) eline geçirdi. 1935 yılında Rusya’yı harap eden bir dizi temizlik hareketi başlattı. Bu temizlik hareketleri öldürülmesini emrettiği insan sayısını ve çalışma kamplarında ölüme gönderdiklerini göz önüne alırsak, Stalin’i 20. yüzyılın ikinci büyük kitle katili haline getirdi (Mao Tze-tung’dan sonra). Stalin’in 25 milyon insanın ölümünden sorumlu olduğu tahmin edilmektedir (Hitler’in iki misli ama Mao’nun yarısı kadar). Holokost’tan sonra bile birinci sınıf Antisemit unvanına layık olarak, öldürülmeleri için 2-3 milyon Yahudi’yi Sibirya’ya sürmeyi planlıyordu. Ancak planını gerçekleştiremeden esrarengiz koşullar altında öldü. Ne var ki Rusya’nın komünist hükümetindeki bütün Yahudileri dışarı atmayı başardı. Bunların en ünlüsü Leon Trotsky (1879-1940) idi. Rus Devrimi’ndeki en önemli Yahudi olan Trotsky (gerçek adı Lev Davidovitch Bronstein) Kızıl Ordu’nun önde gelen örgütleyicilerinden biriydi. 1917 yılında Lenin ile birlikte Bolşeviklerin iktidarı ele geçirişini tasarladı. Lenin ölünce yerine geçme konusunda, o ve Stalin rakipti. Stalin kazandı ve Trotsky’yi önce savaş komiseri olarak devreden çıkardı, sonra partiden kovdu ve 1929 yılında Rusya’dan sürdürdü. Trotsky sürgünde 10 yıldan uzun bir süre boyunca yaşamayı başardı; 1940’ta Stalin’in emriyle Mexico City’de katledildi. AMERİKAN ANTİSEMİTİZMİ Şimdiye kadar Rusların öldürücü, açık Antisemitizmini ve Fransızların sinsi “entelektüel” Antisemitizmini ele aldık. Ya tolerans ülkesi Amerika’daki? 1913 yılında Atlanda, Georgia’da Leo Frank adlı bir Yahudi 13 yaşındaki Hıristiyan bir kızı öldürmekle asılsız olarak suçlandı. Amerika’nın güneyinde Antisemitizm o kadar kuvvetliydi ki bir zencinin bir beyaza karşı tanıklığı –bu ırkçı bölgede benzersiz bir olay- kabul edildi. Ama bu beyaz adam bir Yahudi idi tabii. Tuhaf olan şu ki katil zenci “tanıktı” ve bunu kendi avukatına itiraf etti ama gizli tutuldu. Gerçek bir tanık da vardı ama ancak çok yıl sonra ortaya çıktı. Frank suçlu bulundu ve ölüme mahkum edildi ama Frank’ın masumiyetinden emin olan Georgia Valisi John Slaton cezasını hafifletti. Derken korkunç bir şey oldu. Ayaktakımı Frank’ı hapisten kaçırdı ve linç etti. Linç sahnesinin fotoğrafı çekildi, kartpostallara dönüştürüldü ve çok sayıda sattı. Frank ancak 1986 yılında –73 sene sonra!- Georgia eyaletinin affına uğradı. Frank davası Bene Berit’in “Anti-Defamation League”i (iftiraya karşı cemiyet) kurmasına yol açtı. Cemiyet, Amerika’da Antisemitizme karşı mücadele eden önde gelen Yahudi grup haline geldi. Yapacak çok işi vardı, özellikle I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra borsanın çöktüğü ve Amerika’daki durumun Yahudiler için alevlendiği 1918 yılında... Sion Yaşlılarının Protokolleri’nde belirttiğimiz gibi Amerika’da Antisemitizmin büyük kışkırtıcılarından biri, Protokolleri İngilizce’ye tercüme ettirmek ve Amerika’da mümkün olduğunca büyük sayıda dağıtmak için çok para harcayan Henry Ford idi. Protokoller A.B.D.de 1920 ve 1930’larda en çok satan ikinci kitap haline geldi (İncil’den sonra). Dearborn, Michigan’daki Ford Motor Company’nin fabrikasının otoparkında asılı bir afiş vardı: “YAHUDİLER AMERİKA’NIN HAİNLERİDİR. YAHUDİ OLMAYANLAR ONLARA GÜVENMEMELİDİR. YAHUDİLER KOMÜNİZMİ ÖĞRETİR, YAHUDİLER ATEİZMİ ÖĞRETİR, YAHUDİLER HIRİSTİYANLIĞI YIKAR, YAHUDİLER BASINI KONTROL EDER, YAHUDİLER PİS FİLMLER YAPAR, YAHUDİLER PARAYI KONTROL EDER.” Henry Ford tek başına değildi. Başkaları da vardı. Son derece Antisemit olan birçok muhafazakar Hıristiyan siyasi parti vardı. Örneğin William Pelley’in “Silver Shirts”ü. Gerald B. Winrod’un Antisemit gazetesi The Defender’ın 110.000 abonesi vardı. Bu Amerikan Antisemitler acemi faşistlerdi. Milliyetçilik maskesi altında, Amerika’nın ekonomik felaketlerinin arkasındaki nedenin Yahudiler olduğu fikrini savunuyorlardı: borsanın 1918’de çöküşünde olduğu gibi, çünkü ticareti ve bankacılığı kontrol edenler Yahudiler idi. Bu tür Antisemitizm aynı dönemde Avrupa’da hüküm sürenle rekabet halindeydi ama hiçbir zaman Avrupa’daki ölümcül sonuçları vermedi. Ancak bütün bu Yahudi nefreti, Hitler’in Almanya’da gücü eline geçirmesi için sahneyi hazırladı. Holokosttan kaçmaya başladıklarında Amerika’nın Yahudileri kurtarmak için bir şey yapmamasının başlıca nedenlerinden biri de budur. ANTİSEMİTİZMİN YÜKSELİŞİ (19.-20. Y.Y.) - SON ÇÖZÜM 1942 yılı başlarken Almanlar 9 milyona yakın Yahudi’yi kontrolleri altında tutuyordu (Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde yaşayan toplam Yahudi sayısı 11 milyondu). Planları da tabii hepsini öldürmekti. Einsatzgruppen ölüm ekipleri, geçen bölümde gördüğümüz gibi, zaten 1.5 milyon Yahudi’yi makineli tüfeklerle katletmişti ama bu, daha birçok milyon kişiyi öldürmenin etkin bir yolu değildi: çok fazla kirli, fazla yavaş bir işlemdi ve çok fazla kurşunun boş yere harcanmasına neden oluyordu. Dolayısıyla Almanlar 20 Ocak 1942’de Berlin yakınlarında Wannsee’de bir konferans sırasında kararlaştırılan “Son Çözüm” adı verilen bir politikaya girişti: “Göç yerine, Führer’in onayladığı bir çözüm daha var: Doğu’ya sürgün. Her ne kadar sadece ara bir önlem olarak görülmeli ise de, bize özellikle gelecekteki son çözümle ilgili olarak faydası dokunacak pratik deneyimi kazandıracaktır. Zamanla son çözümün pratik uygulamasında Avrupa, Batı’dan Doğu’ya taranacaktır.” ÖLÜM KAMPLARI Son Çözüm –milyonlarca Yahudi’nin sistematik olarak gaz verilerek öldürülmesi- Gestapo’nun yıldızları Adolph Eichmann ve Reinhardt Heidrich tarafından uygulamaya konuldu. 24 toplama kampı (sayısız çalışma kampının yanı sıra) arasından altı özel ölüm kampı oluşturuldu. Bunlar: • Auschwitz – 2 milyon kişi katledildi • Chelmno – 360.000 kişi katledildi • Treblinka – 840.000 kişi katledildi • Sobibor – 250.000 kişi katledildi • Maidenek – 200.000 kişi katledildi • Belzek – 600.000 kişi katledildi Auschwitz bunların en ünlüsüdür çünkü ölüm makinesi en çok orada etkindi. Auschwitz’te 1941 ve 1944 yılları arasında günde 12.000 Yahudi gazla öldürüldü. Yahudilerin yanı sıra Nazi rejimine tehdit olarak görülen ya da ırkça düşük veya sosyal olarak aykırı addedilen yüz binlerce kişi katledildi. Milyonlarca Yahudi’nin soğukkanlılıkla öldürülmesi yeterli değilmiş gibi, bu son derece acımasız bir şekilde yapılıyordu. Kurbanlar sığır vagonlarına ancak ayakta durabilecekleri şekilde dolduruluyor, yiyeceksiz ve susuz, kışın ısıtmasız bırakılıyordu. Tuvalet ihtiyaçlarını giderebilecekleri bir yer yoktu. Çoğu kamplara sağ varamıyordu. Varabilenlerin kafaları tıraş ediliyor, saçlar şilteleri doldurmak için kullanılıyordu. Tüm giysileri çıkarılıyor, çoğu çıplak halde gaz odalarına gönderiliyordu. Birçok kurban üzerinde garip ve sadistçe “tıbbi deneyler” yapılıyor, anestezi verilmiyordu. Bazı insanlar yapay Siyam ikizleri meydana getirmek üzere birlikte dikiliyordu. Başkaları insan dayanıklılığının sınırlarını test etmek için buz gibi suya daldırılıyordu. Yahudiler ölümde bile küçük düşürülüyordu. Cesetlerin dişlerindeki altın dolgular sökülüyordu. Bazı durumlarda bedenlerinden sabun, derilerinden lamba yapılıyordu. Yeterince güçlü görülenler Nazilerin savaş çalışmaları için köle olarak kullanılıyordu. Çok az yiyecekle, fiziksel dayanma sınırlarına kadar zorlanıyor, sonra da öldürülüyor ya da ölüm kamplarına gönderiliyorlardı. DİRENİŞ ÇABALARI Kaçma veya direniş girişimleri sert bir şekilde cezalandırılıyordu. Örneğin 14 Mart 1942 tarihinde bazı Yahudiler Ukrayna, İlja’daki bir çalışma biriminden kaçtı ve partizanlara katıldı. Öç olarak tüm yaşlı ve hasta Yahudiler sokakta vuruldu ve 900 Yahudi bir binaya doldurularak diri diri yakıldı. Kamionka çalışma kampından sağ kurtulan Sam Halpern şöyle dedi: “Kaçmayı hiçbir zaman düşünmedim. Kararım yüzünden başkalarının öldürülmesine neden olamazdım.” Yine de en az beş kamp ve yirmi gettoda başkaldırılar oldu. En ünlüsü Varşova Gettosu isyanıdır. 19 Nisan 1943’te Naziler gettoyu boşaltmaya başladı, yani Yahudileri Auschwitz’e göndermeye. Silahlı direnişle karşılaştılar. Varşova Gettosu Başkaldırısı’nın 23 yaşındaki lideri Mordehai Anielewicz son mektubunda şöyle yazdı (23 Nisan 1943 tarihli): “Olanlar hayal edebileceğimizin ötesindeydi. Almanlar iki kere gettomuzdan kaçtı. Gruplarımızdan biri kırk dakika boyunca, diğeri altı saatten fazla dayandı... Yahudilerin yaşadığı koşulları tarif edecek sözcük bulamıyorum. Sadece seçilmiş birkaçı dayanacak; diğerleri eninde sonunda can verecek. Ok yaydan çıktı. Arkadaşlarımızın gizlendiği yerlerde havasızlıktan mum yakılamıyor... Aslolan şu: Hayatımın düşü gerçek oldu; Gettoda Yahudi direnişini bütün büyüklüğü ve görkemiyle gördüm.” Ne var ki Yahudiler Almanların toplarına, makineli tüfeklerine ve askerlerine dayanacak güçte değildi. (Almanların 1.358 tüfeğine karşı Yahudilerin 17 tüfeğini düşünün). Sonunda bütün getto yıkıldı ve sığınaklarda saklananlar diri diri yakıldı. BENZERİ GÖRÜLMEMİŞ Nazilerin yeryüzünden bütün bir halkı istemli ve sistematik olarak yok etme girişimi insanlık tarihinde benzeri görülmemiş bir olaydır. Hitler Yahudileri sadece ırksal olmayan spesifik bir nedenden ötürü hedef almıştı. Yahudilerin ortadan kaldırılması Hitler’in mastar planında benzersiz bir “statü”ye sahipti. Milyonlarca başkasını (çingeneler, eşcinseller, vb.) öldürdüğü halde bu gruplar için istisnalar tanımıştı. İstisnanın olmadığı tek grup Yahudilerdi – hepsi ölmeliydi. Lucy Dawidowicz War Against the Jews (Yahudilere Karşı Savaş) adlı eserinde şöyle yazar: “Son çözüm, çağdaş tarihi deneyimin sınırlarını aşıyordu. Modern tarihte daha önce hiçbir halk ideolojisini, soyunu sona erdirmek amacıyla başka bir halkın öldürülmesi üzerine kurmamıştır. Kuşkusuz tarih, bir halkın diğerine karşı giriştiği korkunç katliam ve yıkımları kaydetmiştir. Ancak ne kadar gaddar ve savunulamaz olursa olsun, bütün bunlar etkili bir sonuca ulaşmak için yapılmış olup, sona ulaşmanın yoluydu; sonucun kendisi değil.” Başka bir deyişle Yahudilerin ortadan kaldırılması, ulaşılmak istenen sonuç değildi. Sonuca ulaşmak için yapılması gereken bir şeydi. Hitler için sonucun ne olduğu kendisi tarafından, yazılarında ve söylevlerinde açıklanmıştır. Hitler tektanrıcılık ve Yahudi etik vizyonu ortaya çıkmadan önce, dünyanın doğa ve evrim kanunlarına uygun bir şekilde işlediğini düşünüyordu: güçlü olanın hayatta kalması. Kuvvetli olan yaşıyor, zayıf olan ölüyordu. Ancak ilahi olarak dikte edilmiş etik sistemde –herhangi birinin gücünün değil, Tanrı’nın verdiği standartların geçerli olduğu- zayıfın güçlüden korkmasına gerek yoktu. Hitler’in görüşüne göre güçlü olan kuvvetten düşüyordu, bu yüzden de Yahudileri suçluyordu. Planı bütün dünyayı ele geçirmek ve hakim, barbar bir ırk oluşturmaktı; gerçekleştirmeye çok yaklaştığı bir plan. Ancak bunu yapmak için önce Yahudilerden kurtulması gerekiyordu. Dediği gibi: “On Emir geçerliliğini yitirdi... Vicdan bir Yahudi icadıdır. Bu da sünnet gibi bir kusurdur... Dünyaya hakim olma mücadelesi tamamıyla bizim aramızda, Almanlar ve Yahudiler arasında verilmektedir.” (Bkz Hermann Rauschning, Hitler Speaks (Hitler Konuşuyor), sh.220, 242.) Bu savaş makinesinin her şeyi bu amaca göre ayarlanmıştı. En sonunda, müttefikler Alman ordusunu yok ederken Hitler’i en çok üzen yenilgi değil, Yahudilerin hâlâ hayatta olmasıydı. Savaşı kaybetmekte olduğu Rus cephesine yeni askerler yollamak yerine trenleri daha fazla Yahudi’yi Auschwitz’e göndermek için kullandı. Onun için en büyük düşman Yahudi idi. 30 Nisan 1945 tarihinde sığınağında intihar etmeden önce son söylediği, tüm insanlığın düşmanına karşı savaşın sürdürülmesiydi: Yahudiler. Son mektubunda şöyle yazıyordu: “Her şeyden önce ulusun liderlerine ve onların altında olanlara, ırkçı kanunları tam olarak uygulamalarını ve tüm halkların evrensel zehirleyicileri olan uluslararası Yahudiliğe karşı acımasızca karşı çıkmalarını emrediyorum.” TARİHİ BAĞLAM Burada Nazileri düşünülemeyeni hafife almaya sevk eden Antisemitizmin izole halde yer almadığını belirtmek önemlidir. Bu, Hitler’in kişisel felsefesi bile değildi. “Antisemitizm” terimini icat eden kişinin 19. yüzyılda Almanya’nın en büyük düşünürlerinden biri olan Wilhelm Marr olduğunu hatırlayacaksınız. Böyle yaparak Yahudilerden nefreti, bir dinin üyelerinden (Antiyahudilik) nefret ile bir ırk/ulusun üyeleri (Antisemitizm) olarak nefretten ayırt etmek istiyordu. 1879 yılında The Victory of Judaism over Germandom (Yahudiliğin Almanlığa Karşı Zaferi) adlı çok satan kitabında Marr şöyle bir uyarıda bulundu: “Onları (Yahudileri) durdurmak mümkün değil. Yahudilerin alaca karanlığının çökmekte olduğunun açık işaretleri yok mu? Yok. Yahudiliğin toplum kontrolü ve siyaseti ile dini düşünce olarak hakimiyeti hâlâ gelişmenin doruğunda. Evet, Yahudi ulusu vasıtasıyla Almanya bir dünya gücü, yeni bir batı Filistin haline gelecek. Bu da şiddetli bir devrimle değil, halkın boyun eğmesi ile olacak. Yahudi ulusuna serzenişte bulunmamalıyız. 1.800 yıl boyunca batı dünyasına karşı mücadele etti ve sonunda onu fethetti. Biz yenildik. Yahudiler Almanya’ya saldırmakta geç kaldı ama bir başladıktan sonra onları durdurmak mümkün değildi... “Kalan son gücümü teslim olmayan ve af dilemeyecek biri olarak huzurlu bir şekilde ölmek için kullanıyorum. İsrail’in 19. yüzyılda önde gelen siyasi süper güç olduğu tarihi gerçeği önümüzde duruyor. Aramızda soyut gerçeği birçok farklı şekilde devreye koymayı bilen esnek, inatçı, zeki bir yabancı kavim var. Dünyayı yenen bireysel Yahudiler değil, Yahudi ruhu ve Yahudi bilinci. Bütün bunlar, kendi tarzında benzersiz olan kültürel bir tarihin sonucu. Öyle büyük ki günlük polemikler ona karşı bir şey yapamıyor. Gururlu Roma İmparatorluğu ordularının bütün gücüyle bile, Semitizmin Batı’da ve özellikle Almanya’da başardığını başaramadı.” Marr bu kelimeleri yazdığında İsrail Devleti’nin daha ortada olmadığını ve yakında olacağını gösteren hiçbir jeopolitik durum ipucunun bile var olmadığını belirtmek gerekir. Marr Yahudi ulusal tehdidinden söz ederken, Yahudiliğin dünya görüşünün paganlığa karşı büyük ideolojik mücadelesinden söz etmektedir. Bunu Yunanlılar ile Yahudiler (27. bölüm) ve Romalılar ile Yahudiler (33. bölüm) arasında gördük. Hitler, Almanlar ve Yahudiler arasında da devam ettiğini düşünüyordu. ULUSLAR ÜZERİNDE BİR IŞIK Hitler’in Yahudilerin dünyadaki rolü konusundaki görüşü çarpık değildi. Bu aslında geleneksel Yahudi anlayışı idi. Yahudiler Sinay Dağı’nda Tora’yı kabul ettiğinde, rolü ve sorumluluğu dünyaya Tanrı tarafından verilmiş bir ahlak kodu getirmek olan, seçilmiş bir halk haline geldiler. Peygamber Yeşaya’nın sözlerine göre, “ulusların üzerine ışık” getireceklerdi. Hitler’in sona erdirmeyi istediği buydu çünkü dünyada birkaç Yahudi kaldığında bile Tanrı’nın verdiği bu misyonu sürdüreceklerdi: “Eğer bir ülke bile, herhangi bir nedenden ötürü, bir Yahudi aileye göz yumarsa, o aile yeni bir fesadın tohumu haline gelecek. Eğer küçük bir Yahudi oğlan çocuğu, Yahudi eğitimi, sinagog ve İbrani okulu olmadan hayatta kalırsa bile bu (Yahudilik) onun ruhundadır. Sinagog, Yahudi okulu veya Eski Ahit hiç olmasaydı bile Yahudi ruhu hâlâ var olacak ve etkisini uygulayacaktı. Yahudi ruhu başlangıçtan beri burada oldu. Bu ruhu temsil etmeyen tek bir Yahudi bile yoktur.” (Hitler’s Apocalypse (Hitler’in Vahyi), Robert Wistrich, sh.122.) Bu açıdan baktığımızda Holokost’un ne olduğu hakkında tamamıyla farklı bir görüşe sahip oluyoruz. Geleneksel Yahudilik bunun iyi ile kötü arasında zamanın başlangıcından beri süregiden mücadelenin parçası olduğunu söyler. KURTULUŞ Sonunda Hitler Yahudileri tamamıyla ortadan kaldırma planını gerçekleştirmeyi başaramadı. Ancak dünyanın Yahudi nüfusunun üçte birini katletmeyi ve dünyaya kötülüğün anlamını öğretmeyi başardı. Müttefik orduları (doğudan Ruslar ve batıdan Amerikalılar ve İngilizler) savaşın sonunda kampları kurtardığında dehşet sahneleri ile karşılaştı. Müttefik güçleri tarafından kamplara girerken çekilen filmler öyle korkunçtu ki halka yıllar boyunca gösterilmediler. Kurtuluş Yahudilerin ölümüne son vermedi. Müttefiklerin onları kurtarma çabalarına rağmen kurtuluştan sonra çok sayıda kurban zafiyet ve hastalıktan can verdi. Belson kampında 13.000 kişi İngiliz kurtarıcıların gelişinden sonra öldü. Hayatta kalan bazıları kamplardan ayrıldıktan sonra Yahudi olmayan partizan veya köylülerin elinde hayatını kaybetti. Bazıları eski evlerine ulaşmaya çalışma ama ya geride bir şey kalmamıştı ya da esas sahiplerin geri dönüşüne son derece karşı olan yeni kiracılarla karşılaştı. Toplam ölü sayısı hayal edilemez boyuttaydı. Sir Martin Gilbert(The Holocaust adlı eserinde) kasıtlı olarak minimum rakamları ve olası düşük tahminleri kullanarak 1938 ile 1945 yılları arasında en az 5.950.000 Yahudi’nin katledildiğini bulmaktadır. Bu rakam Avrupa’daki tüm Yahudi nüfusunun neredeyse yarısını temsil etmektedir. Batı Avrupa Yahudiliği hemen hemen tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. Ancak Holokost Doğu Avrupa Yahudi cemaatinin sonunu getirdiyse de, dolaylı olarak İsrail Devleti’nin 2.000 yıldan sonra ilk Yahudi devleti olan yeniden doğuşuna yol açtı. Buranın modern çağda Yahudiler için nasıl büyük bir sığınak olduğunu gelecek bölümlerdi göreceğiz. Alıntı. |
![]() |
![]() |
![]() |
|||||
Baslik | Kategori | Son Yazan | Cevaplar | Okunma | Son Mesaj |
![]() |
Rüya Tabirleri | meLda | 0 | 61 | 07-11-2017 09:06 PM |
![]() |
Rüya Tabirleri | meLda | 0 | 52 | 07-11-2017 09:05 PM |
![]() |
Rüya Tabirleri | meLda | 0 | 38 | 07-11-2017 09:05 PM |
![]() |
Rüya Tabirleri | meLda | 0 | 35 | 07-11-2017 09:04 PM |
![]() |
Rüya Tabirleri | meLda | 0 | 36 | 07-11-2017 09:03 PM |
![]() |
Etiketler |
bir, için, olan, yahudi, yahudiler |
|
|