PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : yüksek


CoderMan
07-11-2017, 01:47 AM
yüksek, -ği
a. 1. Yukarıda, üst tarafta olan yer: “Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu.” -M. Ş. Esendal. 2. sf. Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı: “Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı.” -Ö. Seyfettin. 3. sf. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan. 4. sf. Güçlü, şiddetli: Yüksek basınç. Yüksek gerilim. 5. sf. Etkili: “Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir?” -E. B. Koryürek. 6. sf. Derece veya makamı bakımından üstün: Yüksek kurul. 7. sf. Normal değerlerin üstünde olan: “Türk milletinin karakteri yüksektir.” -Atatürk. 8. sf. mec. Erdemli, faziletli: “Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar” -E. B. Koryürek. 9. sf. mec. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan: Yüksek sosyete.

Güncel Türkçe Sözlük
yüksek İng. high
BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu
yüksek Fr. haut
Bir dilin, yayılış alanı içinde denizden en uzak yerlerdeki şekline sıfat olur.

BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü 1949
Yüksek
Diyarbakır ili, merkez ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.