| 
				 yüksek 
 
			
			yüksek, -ği    a. 1. Yukarıda, üst tarafta olan yer: Yüksekten avluya açılmış iki pencereden aydınlık alıyordu. -M. Ş. Esendal. 2. sf. Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan, alçak karşıtı: Mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı. -Ö. Seyfettin. 3. sf. Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan. 4. sf. Güçlü, şiddetli: Yüksek basınç. Yüksek gerilim. 5. sf. Etkili: Gönlünün matemiyle mağrur olan kimseye / Cihanın acep hangi sevinci yüksek gelir? -E. B. Koryürek. 6. sf. Derece veya makamı bakımından üstün: Yüksek kurul. 7. sf. Normal değerlerin üstünde olan: Türk milletinin karakteri yüksektir. -Atatürk. 8. sf. mec. Erdemli, faziletli: Vatana gözyaşı döktünse eğer / Varlığın bu yüksek gururu anlar -E. B. Koryürek. 9. sf. mec. Toplum içinde para, ün vb. bakımından üstünlüğü olan: Yüksek sosyete.
 
 Güncel Türkçe Sözlük
 yüksek   İng. high
 BSTS / Bilgisayar Terimleri Karşılıklar Kılavuzu
 yüksek   Fr. haut
 Bir dilin, yayılış alanı içinde denizden en uzak yerlerdeki şekline sıfat olur.
 
 BSTS / Dilbilim Terimleri Sözlüğü 1949
 Yüksek
 Diyarbakır ili, merkez ilçesi, merkez bucağına bağlı bir yerleşim birimi.
 |